Pazartesi, Aralık 09, 2024

BİLDİRİLER

TÜRKİYE’DE ÖĞRETMEN EĞİTİMİ

Bu bildiri 21.11.2024 tarihinde TÜMÖD tarafından düzenlenen “Eğitimde Gericilik” adlı konferansta sunulmuştur.

F. Dilek GÖZÜTOK

Ankara Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi

Cumhuriyetin 100. Yılı nedeniyle bir araya gelerek “100. Yıl Platformu”nu  oluşturan  Atatürk, Cumhuriyet  ve Türkiye sevdalısı 18 derneğin davetlisi olarak hepinizi saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyetimizin 101. Yılı ve Öğretmenler günü Kutlu olsun!

Türk eğitim Sisteminin yapılanmasında önemli katkıları olan John Dewey, 1900’lü yıllarda “Eğitim, öğretmenin niteliği kadar iyidir!” demişti. Başka bir deyişle “Hiçbir eğitim kurumu öğretmeninin niteliğinden daha nitelikli birey yetiştiremez!” Bu yorum, geçmişte olduğu gibi, 21.Yy’da bilim ve teknoloji gelişse de, “Yapay Zekâ” neredeyse insanın yerini alıyormuş gibi olsa da bu gün de geçerlidir ve sanıyorum yarın da geçerli olacaktır.

Öğretmen:

Bireyin gelişmesi ve sosyalleşmesini sağlayan kurumlardan birincisi aile, ikincisi okuldur. Birey içinde yaşadığı toplumun görüşünü, inançlarını, duygusal yönelimlerini, siyasal değerlerini, kısaca kültürünü başlangıçta ailesinden ve sonra belirlenmiş eğitim amaçları doğrultusunda okulda öğretmenlerinden kazanır. Eğitim amaçlarında belirlenen özelliklere sahip insanı yetiştirme işi öğretmenin görevidir. Her fırsatta kurtuluşun ilim, bilim ve eğitimden geçtiğini, bunu yapacak kişilerin de öğretmenler olduğunu belirten Atatürk,   “Muallimler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır! Eserin kıymeti sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle mütenasip bulunacaktır!” özdeyişiyle yetişmekte olan kuşakların özelliklerinden öğretmenleri sorumlu kılmıştır. “Öğretmenden eğitimciden yoksun bir millet, henüz millet adını almak kabiliyetini kazanmamıştır. Ona basit bir kitle denir, millet denemez. Bir kitle millet olabilmek için mutlaka eğitimcilere, öğretmenlere muhtaçtır

Sait Faik Abasıyanık: ‘Her şey bir öğretmeni sevmekle başlar!‘ diyor.  Bir çocuğun en büyük şansı iyi yetişmiş sevgi dolu bir öğretmene rastlamasıdır. Her yaş ve düzeydeki öğrenci, öğretmenin donanımının yanı sıra yaklaşımı ve kişiliğiyle özdeşim içinde olur. Mustafa’ya “Kemal” adını veren öğretmeni gibi olmasa da her birimize dokunan, içimiz titreyerek andığımız öğretmenlerimizi, öğretmen olsak da olmasak da ruhuna dokunup ülkeye kazandırdıklarımızı hatırlayınız.

Türkiye’de Öğretmen Eğitimi:

 Eğitimde öğretmenin önemini vurgulayan bu gerçek, öğretmen yetiştirmenin önemini de ortaya koymaktadır. Türkiye’de öğretmen yetiştirmenin başlangıcı olan 1848’den (Tanzimat döneminde) başlayarak öğretmen eğitimi konusunda çalışmalar yapılmıştır. Cumhuriyet döneminde, seçilmiş gençler dünyanın birçok ülkesine araştırma yapmaları için gönderilmiştir. Ulaşılan sonuçlardan yola çıkılarak ülkenin durumu dikkate alınıp, yaratıcı düşüncelerin de katılmasıyla çok çeşitli modeller yapılandırılmış ve uygulanmıştır. Tarih boyunca uygulanan modelleri konu alan araştırmalar yapılmış, kitaplar yazılmıştır.

Neler Kurduk?

Ülkenin  tamamına yayılmış 21 Köy Enstitüsü, İlk Öğretmen  Okulları, Öğretmen Liseleri, Eğitim Enstitüleri, Yüksek Öğretmen Okulları, Mesleki ve Teknik Eğitime Öğretmen yetiştiren Kız ve Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulları, Ticaret Turizm Yüksek Öğretmen Okulları, Endüstriyel Sanatlar Yüksek Öğretmen Okulları, yaygın eğitime öğretmen yetiştiren Erkekler ve Kadınlar için Kurs Öğretmeni Programları, Köy Kadınları Öğretmen Yetiştirme Merkezleri, köylerde yedi yıl hizmet verip başarılı olan kadın ve erkek öğretmenler için (Kadın ve erkek Akşam Sanat Okullarında hizmet vermeleri için)Kadın Meslek/Erkek Meslek Yüksek Öğretmen Okulları. (Bu kurumların hepsi, MEB’e bağlı, sınavla en başarılıları kabul eden, parasız yatılı okullardı.)

 Ve… 1982 YÖK yasasıyla üniversite bünyesinde kurulan “Eğitim Fakülteleri”

Türkiye, nerdeyse iki asır boyunca köklü bir öğretmen yetiştirme geleneğine sahip olmuştur. Bu deneyim özellikle cumhuriyetin ilk 25 yılında Osmanlı’dan kalan yıkıntıların toparlanmasını ve ülkenin hızla kalkınmasını sağlamıştır. Bu gün bile ilk 25 yılın öğretmen eğitiminin ışığı halâ Cumhuriyeti korumada çok önemlidir.  Bazıları dünyaya örnek olan yapımıza, halkımıza uygun bu özgün modelleri nasıl yok ettik? Bu gün nasıl öğretmen yetiştiriyoruz?

Nasıl Yok Ettik?

Demokrasi, eğitilmemiş toplumlarda kolaylıkla otokrasiye dönüşür. Kurtuluş Savaşı devam ederken Atatürk ve ekibinin “Maarif Kongresi” düzenleyerek yapılandırdığı eğitim seferberliği ülkenin tamamına ulaşamamışken 1946’da şaibeli seçimle, ardından 1950 seçimleri ile Demokrat Parti tek başına yönetime geçmiştir. Ve… Cumhuriyet eserlerine zarar vermeye başlamıştır.

Atatürk 1930’da “Türk Tarih Heyeti”ni kurmuş , “Türk Tarihinin Ana Hatları” kitabını yazdırmış, Dil Kurullarına “Türk Dili Araştırmaları” yaptırmıştır. Bu çalışmaların bulguları ile yazdırılan, Cumhuriyet Devrimi’nin dünya görüşünü gençlere öğretmeyi amaçlayan “Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri” kitapları 1931 1941 yıllarında Lise 1-2-3- 4. Sınıflarında ve 21 Köy Enstitüsünde okutulmuştur. 1950’li yıllarda tarihçi olmayan, asıl adının Oktavitz olduğu birine sipariş verilip “Emin Oktay” takma adıyla yazdırılan Tarih kitapları İlkokul 4. Sınıftan Lise son sınıfa kadar okutulmuştur. İngiltere tarafından yazdırılan bu kitaplarla Ruslar, Bulgarlar, Gürcistan ve Yunanistan büyük düşman, İran, dostumuz ama mezhep ayrılığımız olan ülke olarak öğretildi.  1950’lerde okula başlayan çocuklarımıza çevremizdeki ülkelerle dostane ilişkimizin olmadığı bir coğrafyanın tarihi öğretildi. Tarih dersinde; antlaşma tarihleri, antlaşma maddeleri, savaşlarda kaç süvari olduğu; coğrafya dersinde; dağların yüksekliği, nehirlerin uzunluğu ezberletildi. Çevremizdeki ülkelere de farklı kişilere Türk düşmanlığı öğreten Tarih kitapları yazdırıldı.

Kurtuluş Savaşıyla yendiğimiz emperyalist ülkelerin dostane baskıları, baş edemediğimiz feodal yapının itirazları, eşitlik kavramına itiraz edip emek sömürüsünden vaz geçmeyen mülk sahiplerinin gücü, ülkede okutulan Tarih kitaplarının da yazdığı komünizm ürküntüsü ile Cumhuriyet Devrimleri ile yapılan iyileştirmeler yıkılmaya başladı.

Ülkeye vatansever harika öğretmenler, yazarlar, sanatçılar ve hakkını bilen yurttaşlar yetiştiren, kadını insan yapan en çok korktukları “Köy Enstitüleri”1946’da ilk darbeyi yiyenlerden. Köy Enstitülerine öğretmen yetiştiren Yüksek Köy Enstitüsü 1947’de, eğitmen kursları 1948’de kapatılmıştır. Kapatıldığı tarihe kadar 17.251 kadın ve erkek öğretmen yetiştiren Köy Öğretmen Okulları da 1954’de kapatılmıştır.

1848’den beri köye ve şehre ilkokul öğretmeni yetiştiren Öğretmen okulları 1973 Milli Eğitim Temel Kanunu’nun “Öğretmen yükseköğretimle yetişir” emriyle Öğretmen Lisesine dönüştürülmüştür. Ardından kapatılmış ve iki yıllık Eğitim Enstitüleri açılmıştır.

Atatürk’ün çabalarıyla kurulan kadın eğitimi için açılan Kız Enstitüleri, Kız Teknik ve Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulları 1980 askeri darbesinin ardından kurulan YÖK’e bağlanmış, 2000’li yıllarda kapatılmış,  her hangi bir üniversiteden mezun olanlara verilen öğretmenlik sertifikasına dönüştürülmüştür. Meslek liseleri de çocuk işçiliği yaptırılan MESEM’lere bağlanmıştır.

1926’da kızların eğitimi için Atatürk’ün kurdurduğu Kız Enstitüsü mezunlarının bir kısmı öğretmen okuluna giderken bir kısmı da 1939’da açılan kurslar sonunda Köy Kadınları Öğretmeni olmuşlardır. 1960’lı yıllarda başarılı kız enstitüsü/kız meslek lisesi mezunları üç şehirde açılan Köy Kadınları Öğretmen Yetiştirme Merkezlerinde parasız yatılı bir yıl eğitim alarak ülkenin köylerinde hizmet vermiştir.

Eğitim Fakülteleri:

 Türkiye, Cumhuriyet’le oluşturulan deneyimlerini yıkan bir ülke olmuştur.

2024 itibarıyla 45 devlet, 2 vakıf 47 üniversitede, 58 eğitim fakültesi vardır.

Örgün eğitim kurumlarında 1milyon 168 bin 896 öğretmen, bunların 993 bin397’i resmi, 175bin 499’u özel eğitim kurumlarında çalışmakta.  Atama bekleyen yaklaşık 1 milyon öğretmen, Sayıştay raporuna göre 138 bin öğretmen açığı var. Eğitim fakültelerinden her yıl 100bin öğretmen mezun olmakta, üniversitede okuyan isteyen her genç çevrimiçi “Öğretmenlik Sertifikası” alabilmektedir. Atatürk’ün kurduğu gençlere emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti ülkeyi yönetenlerin eliyle nasıl yetiştikleri tartışma konusu olan, ekonomik zorluklar içinde kıvranan gençlerin omzuna yüklenmiş durumda…

3 Mart 1924’de Hilafeti ilga eden, Şeriye ve Evkaf Vekâleti’ni kaldıran ve öğretimi birleştiren (Tevhidi Tedrisat) Kanun çıkarılmış ve gereği yapılmıştı. Türkleri işgal yoluyla yenemediğini gören güçler, yaptıkları yıkım projelerini şaibeli seçimlerle seçtirdikleri Cumhuriyet karşıtı yöneticilere 1950’den başlayarak, yıllar içinde iniş çıkışlarla farklı projeleri uygulattılar. Bu gün artık Türkiye’de, TBMM’nin işgaliyle, hukukun, Cumhuriyetin kurumlarının, fabrikaların, tarımın, hayvancılığın, ormanların, madenlerin, Cumhuriyet değerlerinin hatta Türk kültürünün çok büyük kısmı yok edilmiştir. Sınırlar açılmış çok sayıda milletten milyonlar içeri alınmış, dünyada aranan uyuşturucu baronlarına vatandaşlık verilmiştir.

Ülkemin en değerli kaynakları dini kurumlar kurmaları için cemaatlere verilmiş, özel öğretim kurumları desteklenmiş ve medrese eğitiminin yolu açılmıştır. Devletin sayısını belirlemediği kadar çocuk 3 yaşından itibaren cemaatlere teslim edilmiştir. Çocukları, bilim dışı, akıl dışı programlarla kamu okullarında ortaçağ karanlığına sürüklemekte, bu amaçla Öğretmen Meslek Kanunu vasıtasıyla öğretmenleri dönüştürmektedir.

Ülkenin bu duruma gelmesine diğer neden olanlar:

* İktidara gelemeyen, yıkıntılara, yasa dışılığa, Anayasa’nın çiğnenmesine, seçim hilelerine, Cumhuriyet değerlerinin yıkılmasına göz yuman bütün siyasal partiler

*Dini vakıfların kurduğu üniversitelere koşarak giden, kamu üniversitelerinin içini boşaltan, Cumhuriyet değerleri yıkılırken sesini çıkarmayan, menfaat sağlamak için Kaçak Saray’a yanaşan öğretim üyeleri,

*Bazı sendikalar, Diyanet, İlahiyat Fakülteleri……….

Ne Yapmalı:

*Cumhuriyet değerlerine inanan bütün siyasi partiler birleşerek iktidara gelmeli.

*Bilimin rehberliğinde Cumhuriyetin kurumları yeniden kurulmalı.

Ülkeyi Yeniden Yönetirken:

*HER ÇOCUK, GENÇ ve YETİŞKİN eğitimden yararlanma HAKKINA SAHİPTİR. Eğitimden yararlanamayan birey,” İNSANLAŞMA” ve    “KENDİNİ GERÇEKLEŞTİREREK GELİŞME” hakkından mahrum kalır: İnsanlığın birikiminden yararlanamaz,  bu birikime katkıda  bulunamaz.            

*DEVLETİN EĞİTİM HAKKINDAN YARARLANMALARINI SAĞLAMASI GEREKEN İNSANLAR:

YOKSULLAR: İstatistikler değişmekle birlikte dünya insan nüfusunun %46’sı, 2024 Türkiye nüfusunun %96’sı yoksul, Türkiye yoksulluk sıralamasında 156 ülkede 21. BM 2023 Sürdürülebilir Kalkınma Raporu’na göre nüfusun yüzde 98’i yani 83 milyon 750 bin kişi açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. TÜİK’e göre bu oran %14.

İŞSİZLER : TÜİK’e göre işsizlik oranı %9.1.           

DİLENENLER

EVSİZLER: Şefkat-Der’in 2021 rakamlarına göre Türkiye’de yaklaşık 70 bin kronik evsiz bulunuyor. Bu kişilerin yüzde 95’i yetişkin ve yalnız erkekler. 6 Şubat  depreminden sonra evsiz kalan binlerce kişi konteynerlerde yaşıyor.

GÖÇLE GELENLER: Dünyanın çok sayıda ülkesinden devletin sayılarını farklı söylediği, birçoğunun adresini bilmediği(!) bir kısmının Türkiye’de doğduğu 4-12 milyon kadar erkek, kadın ve çocuk ülkeye yayılmış bir kısmına vatandaşlık verilmiştir.

* SOKAK ÇOCUKLARI, Türkiye’de en az 42 000 çocuğun sokakta yaşadığı ya da çalıştığı tahmin edilmektedir; gayrı resmi rakamlar 80 000’e kadar çıkmaktadır.

*ÇOCUK İŞÇİLER (MESEM),   2024  itibarıyla 82 bin 618’i kadın, 339 bin 15’i erkek olmak üzere MESEM’e kayıtlı öğrenci sayısı 421 bin 633.   

 *ÇOCUKKEN EVLENDİRİLENLER,  Türkiye’deki tüm evliliklerin üçte biri çocuk evlilikleridir ve kadınların üçte biri 18 yaşının altında evlenmektedir.

*CEZAEVİNDEKİ ÇOCUKLAR, Annesi hükümlü olup da dışarıda korumasına bırakılacak kimsesi bulunmayan 0-6 yaş grubundaki yüzlerce çocuk cezaevlerinde büyümektedir. Feodal yapı, ‘kan davası’ ya da ‘namus davası’ nedeniyle çocuklara cinayet işletmektedir.  Sürüklendikleri suçlar nedeniyle ıslah etme ve topluma kazandırma ilkesiyle ters düşen, yetişkinlerle birlikte cezaevinde tutulan18 yaş altındaki çocuklar travmatize olarak ruh sağlıklarını kaybetmektedir.

*ÇEVREYE ZARAR VERENLER, ŞİDDET UYGULAYANLAR, çok çeşitli nedenlerden kaynaklı olarak doğaya, çevreye zarar verenler, çevresindeki insanlara şiddet uygulayanlar, topluma olumsuz örnek olanlar.

*TACİZE UĞRAYANLAR, Cinsel taciz, stresli ve zarar verici fiziksel ve psikolojik etkilere neden olarak kişilerin eğitimde ve istihdamda hak ettikleri konumlara gelmelerini engeller. Kadın ya da erkeğin maruz kaldıkları bu durum, insan haklarına müdahale eden önemli bir sorundur.

*DEVLET KORUMASI ALTINDA OLANLAR, Devlet korumasındaki çocuklar kimsesiz değil, ailenin ölümü, ekonomik yetersizliği, ihmal ve istismarı gibi çeşitli nedenlerle kendi ailesi yanında korunup bakılamayan 0-18 yaş arası çocuklardır.

*UYUŞTURUCUYA BULAŞANLAR. Ne yazık ki Türkiye’de yıllar içinde madde bağımlısı sayısı, özellikle küçük yaşlara doğru hızla artmaktadır. İstatistiklere göre Türkiye’de yaklaşık 10 milyon insan madde ve davranış bağımlısı, 15-25 yaş grubundaki çocuklarımız madde bağımlılığı riski ile karşı karşıyadır.

Bir Milyon Atama Bekleyen Öğretmenlere  “Eğitimle Kalkınma” eğitimleri verilerek ülkenin her yerinde hizmet vermeleri sağlanabilir.

*Eğitim Kapsamında Önemli Diğer Konular:

*ULUSAL DEĞERLER

 *DEMOKRASİ KÜLTÜRÜ

*KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ OLUMSUZ ETKİLERİ

*TÜRKÇE’NİN KATLEDİLMESİ

 *TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ

*MESLEKİ TEKNİK EĞİTİM “Meslek liselerinin öğretim niteliği dijital sanayiye uyum sağlayacak biçimde yapılandırılmalıdır.”  Akademik olarak kapasiteli bireylerin  mesleki eğitime kazandırılması, sanayi ve hizmet sektörünü güçlendirecektir.

*AR-GE BİRİMLERİ: Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Üniversiteler ve sanayi arasındaki uyumu, birlikte çalışmayı, gelişmeyi sağlayacak ARGE birimi kurulmalıdır. Bu birim ülkenin ekonomik gücünü ve ulusal güvenliğini arttırmak üzere ileri araştırma ve uygulama projeleri üreterek sorunlara çözüm getirir. *TEMEL BİLİMLERİN GELİŞTİRİLMESİ EĞİTİMİN FİNANSMANI: Eğitim kurumlarının özelleştirilmesiyle beliren ticari rekabet, akademisyenlerin ekonomik zorluklarıyla da birleşerek bilimin ticarileştirilmesine ve pazarlanmasına neden olmuştur.

 Sonsöz:

Mustafa Kemal Atatürk’ün halkıyla birlikte kurtardığı vatan ve kurduğu Cumhuriyet yıllardır (1918’den daha ağır)işgal altındadır. Cumhuriyet’in yetiştirdiği muhteşem insanlar aklını başına almaz da halâ “benim partim, benim sözüm, benim yararım, başka ülkede yaşarım” derse iktidar yeni saldırı silahlarıyla ülkeyi teslim alacak. Yapılmış olanlardan başka eylemler yapmalıyız!

“Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, muvaffakiyet için en hakiki yol gösterici ilimdir, fendir, ilim ve fennin haricinde yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, delalettir.”

SAYGILARIMLA

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir