AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte eğitim sisteminde yıllar önce kurulan, geliştirilmeye ve korunmaya çalışılan kavramlar ve uygulamalar birer, ikişer, bazen de çoklu olarak alt üst edilmeye başlanmıştır. Yasalar, yönetmelikler, öğretim programları, okul adları, üniversitelerde bölüm adları konu alanı uzmanı olmadığı anlaşılan kişiler tarafından değiştirilmiş, yerleşik adın yerine anlaşılmaz sözcükler kullanılmaya başlanmıştır. Temel eğitim kavramının da alt üst edildiği bu dönemde Eğitim İş Sendikasının çıkardığı Ekenek Dergisini hazırlayan görevlilerin talebi üzerine aşağıdaki yazı hazırlanmıştır.
Eğitim İş / Ekenek / Sayı:5 / Kış: 2016
2015’TE TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNDE TEMEL EĞİTİM KARMAŞASI
Adalet, demokrasi, kalkınma, büyüme, milli irade, özgürlük, eşitlik, hukuk, darbe, değerler, süreç ve daha birçok önemli kavramın doğru kullanılması ve hakkı verilerek uygulanması bir ülkenin çağdaş bir devlete sahip olup olmadığının göstergesidir. Son 10–15 yıldır Türkiye’de bu kavramlar gibi “Temel Eğitim” kavramının da içi boşaltılarak anlamı kaybettirilmiştir. Bir kadını döverek bayıltıp tecavüz edene “saygınlık indirimi”, ”iyi hal indirimi” uygulayan hukuk sisteminin adaleti sağladığı varsayılan, yüzde on barajı uygulayan seçim yasasının demokratik olduğu ve seçim sonuçlarının milli iradeyi temsil ettiği öne sürülen, duble yolların, 50 katlı binaların yapılmasının kalkınma, büyüme zannedildiği, demokratik itiraz hakkını kullanmak isteyenlerin tomalarla, biber gazıyla ve tutuklamalarla püskürtüldüğü hatta öldürüldüğü, basın mensuplarının işlerine son verilip cezaevlerine tıkıldıkları, sık sık yayın yasağı getirilen bir ülkede özgürlük, eşitlik ve hukuk olduğu söylenen, hırsızlık ve soyguna el koyanlara, özgürlük isteyenlere darbeci dendiği, askerlerin, polislerin yazarların terör örgütü üyesi diye tutuklandığı, değerler eğitiminin bir dinin bir mezhebine bağlandığı ve camilerde yapıldığı, ne olduğu tanımlanmayan ”açılım” ve “süreç” kavramlarının yalnızca iktidar değil bazı muhalefet partileri tarafından da desteklendiği bir ülkede, bütün bu kavramlarla birlikte daha birçok kavramın ve “temel eğitim” kavramının ne anlama geldiği açıklığa kavuşturulmalıdır.
Eğitim bilimleri alan yazınında ve Türkçe sözlüklerde “Temel Eğitim” kavramı için, “ilköğretimi kapsayan eğitim sistemi (TDK, 2015)”, “öğrencilere okuma–yazma, aritmetik, meslek becerileri, ev yönetimi, sağlık bilgisi, fen bilgisi, yurttaşlık bilgisi, din bilgisi alanlarındaki temel kavramları, bilgi ve becerileri kazandırmak amacıyla düzenlenen eğitim (Oğuzkan,1981)”, “…her yurttaşa yaşamında karşılaştığı ve karşılaşacağı kişisel, toplumsal sorunlarını çözmede; toplumun değerlerine, düzgülerine uyum sağlamada; üretken ve tutumlu olmada temel yeterlikleri, alışkanlıkları kazandıran eğitim (Adem, 2001)” gibi tanımlamalar yer almaktadır. Çınar (2008) ilköğretimi tanımlarken “kadın erkek tüm yurttaşların ulusal amaçlara uygun olarak beden, zihin, duygu ve ahlâk bakımından gelişmelerine hizmet eden temel eğitim ve öğretim aşamasıdır” demektedir.
Bazı İngilizce kaynaklarda (ISCED,2011) ise bu kavram ilköğretim, ilk eğitim ve temel eğitim (primary, elementary, basic education) kavramları olarak bir arada anılmaktadır. Buradaki tanıma göre ilköğretim/temel eğitim, öğrencileri bir üst eğitim basamağı olan ortaokula hazırlamaya yarayacak okuma, yazma ve matematikle ilgili temel becerilerle donatmak; öğrencilerin bireysel ve sosyal gelişimiyle birlikte, bilginin temel bileşenlerini öğrenmelerine ve anlamalarına yardımcı olacak sağlam bir temel kurması amacıyla düzenlenen eğitim basamağıdır. Aynı kaynak, temel eğitimin altı yaşında başlayan, 10–12 yaşında tamamlanan zorunlu eğitimin başlangıç aşaması olduğunu da vurgulamaktadır.
Finlandiya’da temel eğitimin, ilkokul ve ortaokul düzeyindeki eğitimi içine alan bütünleşik bir yapı olduğu ve genellikle bir yıllık okul öncesi eğitim ile başlayıp dokuz yıl sürdüğü belirtilmektedir (Eurydice-Finland,2015). UNESCO (2007) temel eğitimi kadınlar, kırsal nüfus, kentte yaşayan yoksullar, marjinalleştirilmiş etnik azınlıklar ile okul hayatına başlamayıp çalışmakta olan milyonlarca çocuğu etkileyen farklılıkları gidermenin ilk adımı olarak tanımlamaktadır. Bu tanımlamaya ek olarak UNESCO(2007), EFA Global Monitoring Report’da temel eğitim kavramını gençler ve yetişkinler için okul öncesi eğitimi de kapsayacak ilköğretim olarak sınırlandırmıştır. UNESCO bazı ülkelerde temel eğitim kavramının kapsamını aşağıdaki çizelgede olduğu gibi belirlemiştir.
Tablo1. Temel eğitim tanımının farklı uluslarda kapsamı
Temel eğitim tanımı (Ülke sayısı) | Ülkeler |
Yalnız ilköğretim (8) | Yeşil Burun Adaları, Etiyopya, Gine-Bissau, Haiti,Maldivler,Mozambik, Nikaragua, Portekiz |
İlköğretim+en az 1 yıl süreli okul öncesi eğitim (17) | Albanya, Butan, Botsvana, Brezilya, Burkina Faso, Burundi, Kamerun, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Cibuti, Ekvador, Gine, Makao (Çin), Meksiko, Nijer, Panama, Tunus, Zimbabve |
İlköğretim+ortaöğretim alt kademe+ortaöğretim üst kademenin en az 1 yılı (7) | Arjantin, Brezilya, Kore Cumhuriyeti, Umman, Filipinler, Slovenya, Saint Lucia |
İlköğretim+ortaöğretim alt kademe+okulöncesi ve ortaöğretimin bir kısmı (5) | Çin, Kenya, Myanmar, Peru, Tayland |
İlköğretim+ortaöğretim alt kademe (76) | Temel eğitim kavramını kullanan diğer ülkeler |
Yukarıdaki çizelgeden de anlaşılacağı gibi temel eğitim kavramı bazı ülkelerde yalnızca ilköğretim, bazılarında ilköğretime ek alt ortaöğretim ve üst ortaöğretimin en az bir yılını, bazılarında okul öncesinde başlayıp ortaöğretim alt kademesinin tamamını ve ortaöğretim üst kademesinin bir kısmını, çoğunda (76 ülke) ise ilköğretim ve ortaöğretimin alt kademesini kapsayan öğretim aşamasıdır. (2007’de Türkiye’de zorunlu eğitim/temel eğitim sekiz yıl idi.)
Temel eğitim kavramı birçok ülkede zorunlu eğitim yılı ile paralellik gösterir. Türk eğitim sisteminde zorunlu eğitim 1847’de II. Mahmut döneminde dört yıl olarak belirlenmiştir ama ülkenin tamamında çağ nüfusunun tamamının zorunlu olarak eğitimden yararlanabildiği söylenemez. 1924 Anayasasında beş yıllık ilköğretimin zorunlu ve devlet okullarında parasız olduğu belirtilmiştir (Md.87). Bütün eğitim reformu çabalarına karşın köylere okul hizmeti yeterince götürülememiştir. Önceleri üç yıl olan köy ilkokulları ancak 1939’da beş yıla çıkarılarak köy ve şehir ilkokulları arasındaki süre farkı giderilmeye çalışılmıştır. Eğitmen kursları, halkevleri, köy enstitüleri, okuma salonları ve daha birçok atılıma karşın okullaşma oranında hedeflenen düzeye ulaşılamamasının bir sonucu olarak 1961 yılında çıkarılan 222 sayılı İlköğretim Kanununda (12.10.1983-2917/8.md) yapılan bir değişiklikle, nedensiz olarak çocuğunu eğitim hakkından mahrum bırakan aile başkanının önce para cezası ile cezalandırılacağı, ısrarlı olması durumunda yirmi günden iki aya kadar hapis cezası verilebileceği hükmü yer almıştır. Hiçbir aile başkanı bu ceza ile cezalandırılmamış fakat bu yasa maddesi caydırıcı bir rol oynamış, okullaşma oranının yükselmesini sağlamıştır. Aynı yasa, ilköğretim çağındaki okula devam etmeyen çocukların hiçbir resmi ve özel iş yerinde ya da çalışmayı gerektiren başka yerlerde ücretli ya da ücretsiz çalıştırılamayacağı hükmünü getirmiş, uymayanların iki aya kadar hafif hapis ile birlikte en az iki yüz elli lira para cezası verileceğini vurgulayarak çocuğun eğitim hakkını kullanmasına bir oranda güvence getirmiştir. Fakat sonradan, 2004’ de çıkarılan bir yasa ile çocuğun eğitim hakkını ihlâl edenlerin cezası hafif hapis cezasından günde 15 TL para cezasına dönüştürülmüştür. Daha sonra gelen adımlar ise ‘çocuğun eğitim hakkı’ derken neyin anlaşılacağına dair Cumhuriyet tarihimizde görülmemiş bir kırılmaya yol açmıştır. 2012’de eğitim sisteminin 4+4+4 biçiminde yapılandırılması ile ilk 4 yıldan sonra çocukların örgün eğitimden bir yıllığına çıkarılması ve Kur’an kurslarına devam etmesi teşvik edilmiştir. Hatta 2-6 Aralık 2014’te yapılan 19. Milli Eğitim Şurası (MEŞ)’nda ortaokul öncesi bir yıllık ‘hafızlık eğitimi’’ almaları için çocuklara verilen sürenin iki yıla çıkarılması ve ara verilen sürede öğrencilere dışarıdan sınav hakkı verilmesi önerilmiştir (Gözütok,2015,s.35). Bu konuya aşağıda yeniden dönülecektir.
Demokrasiyi yönetim biçimi olarak seçen Türkiye Cumhuriyeti, demokrasinin eğitilmemiş insanlarla yaşayamayacağı gerçeğinden hareketle bütün yurttaşların eğitilmesi için çok büyük çabalar göstermiştir. Bütün yurttaşlara yaygınlaştırılamamış olan beş yıllık zorunlu eğitim süresinin sekiz yıla çıkarılması ve kesintisiz olması için ilk adım Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel döneminde (1938-1946) atılmış, III., IV. ve V. Milli Eğitim Şuralarında tartışılarak kabul görmüştür.
1961 yılında çıkarılan 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu’nun 3. maddesinde “Mecburi ilköğretim çağı, çocuğun altı yaşını bitirdiği yılın Eylül ayında başlar, 14 yaşını bitirip 15 yaşına girdiği yılın öğretim yılının sonunda biter” denmektedir. 1961’den 12 yıl sonra, 1973 yılında çıkarılan 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 22. maddesi de “Temel eğitim genel olarak 7-14 yaşlarındaki çocukların eğitimini kapsar”, 24. maddesi ise “Temel eğitim okulları beş yıllık birinci kademe ile üç yıllık ikinci kademe eğitim kurumlarından meydana gelir” demekte, devamında, birinci kademe sonunda ilkokul, ikinci kademe sonunda “temel eğitim” diploması verileceği belirtilmektedir.
16 Haziran 1983’te çıkarılan 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun bazı maddelerinin değiştirilmesi hakkındaki kanun ile 22. maddede “İlköğretim, 6-14 yaşlarındaki çocukların eğitim ve öğretimini kapsar. İlköğretim kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır” denmektedir. 1938’de ilk adımı atılan, 1961’de, 1973’te yasalarla zorunlu hale getirilen sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitimin uygulamaya konması, ilk atılan adımdan 50 yıl sonra, yasal hale getirilmesinden 36 yıl sonra, 1997 yılını bulmuştur. Türkiye, 1997 yılına kadar Benin, Burma, Pakistan, Nepal, Vietnam, Bangladeş, Etiyopya, Katar, Senegal, Nijerya ve Haiti gibi dünya ülkeleri içinde, zorunlu eğitim süresi beş yıl olan son 12 ülkeden biri olagelmiştir. 1997’ye kadar özellikle kız öğrencilerin okullaşma oranı %78 iken kesintisiz 8 yıllık zorunlu eğitimden sonra bu oran 2012’ye kadar %98’e çıkmıştır.
DİE 1990-1991 örgün eğitim istatistiklerine göre ilköğretim ikinci kademe okullaşma oranı %40.09’ dur. Okula devam etmekte olan öğrencilerin %63.2’si erkek, %36.8’i kızdır. 1990 nüfus sayımına göre okuma yazma bilen nüfusun %57’si yalnızca ilkokula devam edebilmiştir. UNICEF’in 1990-1998 tarihlerinde Türkiye’de ilköğretime devamlılık oranını bildirdiği raporda bu oran kızlarda %71, erkeklerde %74 olarak belirtilmiştir.
1997’de zorunlu eğitimin beş yıldan ortaokulu da kapsayacak biçimde sekiz yıla çıkarılması ile özellikle kız öğrencilerin okullaşma oranında büyük artış gözlenmiştir. MEB örgün eğitim istatistiklerinde (2012) ilköğretimde net okullaşma oranı 2000-2001’de %95.28; 2009-2010’da %98.17; 2010-2011’de %98.41ve 2011-2012’de %98.67 olarak verilmiştir. 1950’lerden, özellikle 1980’den sonra ülkeyi yönetenlerin eğitimde gericileştirme çabalarına karşın sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitim yasasıyla okullaşma oranları artış gösterirken (sayılardaki tutarsızlıklar istatistiklerin güvenirliği ile ilgilidir), 30 Mart 2012’de Türk Milli Eğitim Sistemini alt üst eden yasa çıkarılmıştır. Adına 4+4+4 denen bu yapıya bazı muhalefet partileri, üniversiteler, bazı öğretmen meslek örgütleri, diğer çağdaş demokratik kitle örgütleri karşı çıktıysa da (TBMM’de yaşanan fiziksel çatışmalar dahil) yasanın çıkması engellenememiştir. Bu yasayla:
- 60 aylık çocuklar dört yıllık ilkokula kaydedildi,
- Dördüncü sınıfı bitiren çocuklar öğrenimlerine bir yıl ara verip ”hafızlık eğitimine”gidebildiler,
- İmam Hatip Ortaokulları yeniden açıldı. Beş-altı yaşında ilkokula başlayan çocuk sekiz-dokuz yaşında imam hatiplik mesleğine gönderilebildi,
- İsteyen her çocuk dört yıllık ilkokuldan sonra örgün eğitim dışında kalıp açık ortaokula sonra da açık liseye gidebildi,
- Ortaokuldan başlayarak seçmeli Temel Dini Bilgiler, Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed’in Hayatı gibi derslerle genel ortaokulların programları neredeyse İmam Hatip Ortaokulları ile eşitlendi.
Bu düzenlemenin neden olduğu, öğretim programı uyumsuzluğu, öğretmenlerin bu düzenlemeye göre yetiştirilmemiş olması, beşinci sınıfın ortaokula kaydırılmasıyla alan değiştirmek zorunda kalan sınıf öğretmenleri, okulların fiziksel koşulları, çocukların zihnini alt üst eden yanlış iletiler veren ders kitapları vb. sorunlar bir yana, zorunlu eğitim süresini 12 yıla çıkarma savındaki yasaya karşın çağ nüfusunun okullaşma oranı düşmüştür. TÜİK tarafından oluşturulan Resmi İstatistik Programı kapsamında elde edilen Ulusal Eğitim İstatistikleri Veri Tabanı 2014 sonuçlarına göre Türkiye’de 2014-2015 öğretim yılı başında ilkokul net okullaşma oranı %96.3, ortaokul net okullaşma oranı %94.3 iken lisede bu oran %79.4 olarak belirlenmiştir.
4+4+4 düzenlemesi, peşi sıra birçok kritik değişikliği getirmiştir. Anadolu(!) Lisesi olarak anılan okulların sayı ve kontenjanlarının azaltılıp birçoğunun İmam Hatip Lisesine dönüştürülmesi ve özel öğretim kurumlarının desteklenmesi sonucunda yüz binlerce öğrenci örgün eğitim sistemi dışında bırakılmış ve açık liseye kaydolmak zorunda kalmıştır. Açık liseye yönlendirilen gençlerin bir kısmı ucuz iş gücü olurken, özellikle kızlar için erken evlilik yolu açılmıştır (Örgün eğitime devam eden öğrencilere evlenme yolunu açan bir yönetmelik değişikliği de yapılmıştır). Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğünün verilerine göre zorunlu eğitim süresinin (sözüm ona) henüz 12 yıla çıkmadığı 2011-2012 öğretim yılında açık liseye kayıtlı öğrenci sayısı 611.044 iken, zorunlu eğitimin 12 yıl olduğu ilk yıl 804.523, ikinci yıl ise 901.487 olmuştur. MEB rakamlarına göre 2015’de bu sayı 1.012.349’dur. MEB sitesinde yayınlanan 2013-2014 eğitim yılı istatistiklerine göre ise; açık öğretim ortaokulunda %65’i kız, %35’i erkek 298.148 öğrenci; açık lisede %45’i kız, %55’i erkek 1.306.994 öğrenci kayıtlıdır. Bir başka deyişle, resmi kayıtlara göre zorunlu eğitim/temel eğitim çağındaki 1.605.142 çocuk (10-18 yaş) örgün eğitim sistemi dışında kalmıştır.
Uzun yıllardır Türk Eğitim Sisteminin yetersizliklerinden, okullarda öğretmediğini ölçerek üst eğitim kurumlarına öğrenci seçmesinden bahisle ve gizli-açık siyasi çekişmeler sonucu, bütçesi MEB’in bütçesiyle yarışan dershaneleri kapatma kararıyla ortaya, ”Temel Lise” adıyla bir garip kavram çıkarılmıştır. Yazının başlangıcında tartışılan ”temel eğitim” kavramı neredeyse bütün dünyada ilk 5-6 ya da 8 yılı kapsarken, yeni türetilen “Temel Lise” kavramıyla Türk Eğitim Sisteminde 9-10-11-12. sınıfları kapsar gibi bir durum ortaya çıkmıştır. Temel Liseler, Anadolu Lisesi diploması verme yetkisine sahip, devletin, resmi kurumlarından daha çok desteklediği, özel sektöre ait, bu yıla kadar dershanelerin işini yapan kurumlardır. Liselerde öğretilenlerden çok dershanelerde öğretilenleri soran üniversite seçme ve yerleştirme sınavı nedeniyle öğrenciler 9.-10. sınıftan başlayarak okul çıkışında ve Cumartesi-Pazar günleri dershanelere devam etmekteydi. Temel Lise(!) yapılanması sonucunda, daha önce yüksek puanlar alarak Fen Lisesi, Anadolu Lisesi gibi okullara yerleştirilen çok sayıda öğrenci, biraz da devletten alacağı parasal desteği düşünerek kaydını bu liselere kaydırmıştır. Temel Lise diplomasının uluslararası denklik alıp alamayacağı tartışma konusudur. Dünya eğitim alan yazınında bilimsel ve mantıklı bir gerekçesi bulunamayacak bu uygulama, Türk Eğitim Tarihine sonuçları incelenmesi gereken ”Temel Eğitim”, ”Temel Lise” kavramları bırakmıştır.
2012’deki yeni yapılanma ile yeniden açılan imam hatip ortaokulları ve devamındaki imam hatip liseleri (İHL) ”Temel Eğitim” kapsamına alınmıştır. 2014 itibarı ile 945’i bağımsız, 410’u İHL bünyesinde toplam 1355 imam hatip ortaokulu, 952 İHL bulunmaktadır. Yukarıdaki satırlarda vurgulandığı gibi 2012’den sonra bir yandan okullaşma oranları düşerken, diğer yandan açık ortaokul, açık lise gibi örgün eğitim dışına kayan öğrenci sayısı artmıştır. Ülkeyi yönetenlerin güçlü desteği ile 2011-2012 öğretim yılında 537 İHL varken bu rakam bir yıl sonra imam hatip ortaokullarının da açılması ile neredeyse dört kat artarak 1.807’ye, öğrenci sayısı ise 268.000’den 475.000’e çıkmıştır. 2014-2015 öğretim yılında Türkiye’de 16.400.000 temel eğitim öğrencisi vardır. Bunların 5.434.150 kadarı ilkokula; 5.278.107’si ortaokula; 5.691.071’i liselere devam etmektedir (Bu sayının 1.306.994’ü açık ortaokul ve açık liseye kayıtlıdır). İmam hatip okullarına devam eden 983.000 öğrenci, ortaokul ve liseye giden toplam 9.690.000 öğrencinin %10’undan fazlasını oluşturmaktadır. Açık ortaokul ve açık liselere giden öğrenci sayısı da bu sayıdan çıkarıldığında örgün eğitime devam edenler içinde imam hatip eğitimi alanların oranı çok daha yüksek olacaktır. (Zaman zaman çıkan yangınlar ve yangınlarda ölen çocuklarla gündeme gelen, sayılarının kaç olduğu bilinmeyen kaçak Kur’an kurslarındaki çocuk ve gençler bu sayıların dışındadır.)
T.C. Milli Eğitim Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı’nın verilerine göre 2015’de (1.156.661’i okul öncesi) toplam 17.559.989 öğrenci bulunmaktadır. Orta boy bir Avrupa ülkesinin nüfusu kadar öğrenci mevcuduna Türk Milli Eğitim Sistemi ”Temel Eğitim” kapsamında eğitim hizmeti vermektedir.
Bu büyük güce hizmet veren 919.000 kadar öğretmenin niteliği, gerçekten öğretmenlik eğitimi alarak yetiştirilip yetiştirilmediği, çalışma koşulları, üzerlerindeki politik baskılar, mesleki gelişimleri, tükenmişlikleri, okulların fiziki koşulları, üzerlerindeki merkezi sınav baskısı, özensiz hazırlanmış öğretim programları, toplumun yaşadığı travmalar ve öğretimin niteliğini etkileyen diğer sorunlar bir başka yazının konusudur. Burada, devletin bütçesinden basılan ve öğrencilere ücretsiz dağıtılan kitapların ”Temel Eğitim” verilmeye çalışılan çocuklar üzerinde nasıl onarılmaz izler bırakacağına yer verilerek ”temel eğitimi nasıl yapıyoruz?” sorusu akla getirilmeye çalışılmıştır.
Aşağıdaki çizimler MEB’in 60 aylık çocukları zorunlu olarak okula kaydederek apar topar hazırlayıp adına ”program” dedikleri, devletin bütçesinden basılarak ücretsiz dağıtılan ”İlkokul 1. Sınıf Uyum ve Hazırlık Çalışmaları Öğretmen Kitabı ve Öğrenci Kitabı”ndan alınmıştır.
Şekil: 3 – Yaşasın Okula Başladık Etkinliği (s.15) Şekil: 4 – Problem Çözüyorum Etkinliği (s.37)
Yukarıdaki yalnızca dört çizim, temel eğitime yeni başlayan çocuklara hangi iletilerin verilmeye çalışıldığını göstermektedir. Çocukların algılarını alt üst eden bu çizimler kavgayı, şiddeti, amaçsızlığı, yazı tahtasının yazılmayıp boyanacağını, ayağını, bedenini yönetememeyi öğretirken aynı kitapta ”Fotoğraflarla Atatürk” etkinliğinde Atatürk fotoğrafına yer vermeme tercih edilmiştir.
Gözleri gören ve okuma yazma bilen anne babaların, bu kitabı okutması için zorlanan öğretmenlerin, bu kitabın çocuklara zarar verdiğini haykırması gerekirdi.
Yine devlet bütçesinden bastırılıp 1. sınıf öğrencilerine ücretsiz dağıtılan bir kitapta (MEB, 2013) yüzlerce görsel, dil ve anlatım yanlışları ve örtük iletilerden yalnızca birkaçı aşağıda verilmiştir. ”Kemal arıları tutma” (arılar tutulmaz), ”Ata ete tuz at” (ete tuz atılmaz, ekilir, eklenir), ”türk” sözcüğü küçük harfle başlatılmış, ”ema”, ”ele”, ”ene”, ”usu”, ”eye” ifadelerine sözcük denilmiştir. Kitapta örtük toplumsal cinsiyet eşitsizliği örnekleri verilmiş, uydurulmuş bir anı ile Atatürk şaibe altında bırakılmıştır. Hemen bütün görseller çocukların algılarını bozacak özelliktedir.
Şekil: 5 – Yıkanma Etkinliği (s.126) Şekil : 6 – Uçurtma Şenliği Etkinliği (s.155)
Resimde bebeğin başından çıkan kolları görüyoruz; yandaki şiirde ise “annesi çocuğu leğende yıkıyor” denirken görselde kimin yıkadığını anlayamıyoruz. Görselin, yazının verdiği iletiyi güçlendirmesi gerekirken, burada görsel ve yazı uyumu sağlanmamıştır. Ağaçların arasında uçurtma uçuran çocuklar! 2010’dan beri okutulan bu kitap, duyarlı bir velinin dava açması ve davayı kazanması sonucunda 2015’de uygulamadan kaldırılmıştır. Gönül isterdi ki kitabı gören ve okutan her gerçek öğretmen ve anne baba kitaptaki çocuğa zarar verecek unsurları haykırsın.
MEB’in hazırladığı kitapları yeterli bulmayıp Türkçe 2 ”İletişim Amaçlarına Yönelik Türkçe Metin Kitabı” başlığı ile bir özel okul tarafından yazdırılan içi yanlışlarla dolu bir kitaptan da örnek vermek gerekirse:
Bu çizimle sınıfta neler tartışılarak çocukların hangi iletişim amaçlarına ulaşmasının sağlanacağı merak konusudur. Çocuklar ayının sağ ayağının önündeki TC harflerine nasıl yorum getireceklerdir? Bu kitabın yazarları alıntı yaptıkları metinlerin anlatımını bozarak, ”düzenleme” yapma yetkisini kendilerinde nasıl bulmuşlardır?
Velilerin yüksek ücretler ödeyerek çocuklarını gönderdikleri bir okulun çocuklara yanlışlarla dolu kitabı okutma hakkı var mıdır? Aynı özel okulun içi kötü görseller ve yanlış iletilerle dolu 7. Sınıf Türkçe ”İletişim Amaçlarına Yönelik Türkçe Metin Kitabı”nın 36. sayfasında Nazım Hikmet Ran’dan düzenlendiği (!) söylenen Ağaç başlıklı metin, belirtildiği gibi Nazım Hikmet’e değil, Ağaç Tasviri başlığı ile Burak Türkmen’e aittir. 11 Haziran 2007 günü İstikbal dergisinde yayınlanmıştır. Öğrenciye örnek olacak bir yayında bu tür yanlışlar yapılması bağışlanamaz. Metinle asla bağdaşmayan çizimler aşağıda verilmiştir.
Şekil: 8 – (s.36) Şekil: 9 – (s.36)
Görüntü bireyi, duyduklarından okuduklarından daha çok ve daha uzun süreli etkiler. Bu görüntü ile 13-14 yaşındaki çocukların algılarının terörize edildiği anlaşılmaktadır. Bu görüntülerle çocuklarda nasıl bir etki bırakılmak istendiği ve hangi iletişim amaçlarının gerçekleşmesine hizmet edildiği merak konusudur. Aynı kitabın 42. sayfasındaki çizimde iyi niyet aramak biraz saflık olmaz mı?
Ters çizilmiş, sopasının ortasından tutulmuş pembeye yakın renkte ve orantısız çizilmiş bayrak; sınırları bozulmuş Türkiye haritası, yok edilen KKTC Devleti, duruşu bozuk insan sülieti ile çocuklara verilen iletinin ne olduğu, hangi iletişim amaçlarının gerçekleştirileceğinin hedeflendiği anlaşılamamıştır. Kitabın kapağındaki objelerin her birinin gölgesinin başka yönlere düşmesi bile tek başına algı karmaşasının nedeni olabilir.
MEB’in Hz. Muhammed’in Hayatı seçmeli dersi 5. sınıf için İlahiyat akademisyenlerine yazdırdığı (Okumuşlar ve Mert, 2013) kitabın 15. sayfasında sekiz kez ”işkence” sözcüğü yer almış, bu işkencenin akıl almaz uygulanış biçimleri anlatılmıştır. 10-11 yaşındaki çocuklara işkence anlatılarak nasıl peygamber sevgisi kazandırılabilir? Sayfa 33’te ise Takva elbisesinin Allah’ın rahmetinin alametlerinden olduğu belirtilmiş, görselde, kitapta yalnızca burada kullanılan başı kepli baykuş çizimi yer almıştır.
Bu yazıya sığmayacak çok sayıda anlatım ve bilgi yanlışları içeren kitabın 87. sayfasında Gülen Cemaati’nin düzenlediği Türkçe Olimpiyatları’nın amblemine de yer verilmiştir.
Peygamber’in Hayatı çocuklara bu içerikle ve bu görsellerle mi anlatılmalıdır? Çocuklara zarar veren bu yanlışların rastlantısal olduğu söylenebilir mi?
Çocuklara Türkçe öğrettiğini iddia eden birkaç sözel ve görsel örnekle (Doğan, Temur, 2015) değerlendirmeyi okuyucuya bırakarak bu konu kapatılacaktır.
Dünyada neredeyse bütün dillerde ilk okuma yazma a-b-c-d sırasıyla öğretilirken, 2005 Türkçe Okuma Yazma programında e-l-a-t, 2015 programında ise hiçbir bilimsel çalışma bulgularına dayandırılmadan e-l-a-n sırasıyla öğretilmeye başlanmıştır.
Sonuç Olarak: Yazının başlangıcında ”Temel Eğitim”, “her yurttaşa yaşamında karşılaştığı ve karşılaşacağı kişisel, toplumsal sorunlarını çözmede; toplumun değerlerine, düzgülerine uyum sağlamada; üretken ve tutumlu olmada temel yeterlikleri, alışkanlıkları kazandıran eğitimdir (Adem,2001)” tanımıyla verilmiş, dünya ülkelerinin çoğunda ilkokuldan başlayıp ortaokulu ve bazılarında orta öğretimin alt kademesini kapsadığı vurgulanmıştır. Türkiye’de ise bir tür liseye(!) “Temel Lise” adı verilerek temel eğitimin 12 yıl zorunlu eğitimi kapsar hale getirildiği anlaşılmaktadır. Bu arada, ara insan gücü yetiştiren meslek liseleri ve İHL’ler de temel eğitim sayılır olmuştur. Yurttaşlara kazandırılması gereken yeterliklerin hangi düzeyde kazandırılabildiği, öğrencilerin ulusal ve uluslararası sınavlarda aldıkları puanlarla, terör sonucunda öldürülen insanların maçlarda anılması sırasında ıslıkların çalınmasıyla, toplumun kitap okuma alışkanlığı ile ve daha birçok eylemle anlaşılmaktadır. Bazı örneklerini verdiğimiz bu ders kitaplarıyla ve, Öğretmenler Günü kabulü sırasında Cumhurbaşkanı’nın ”Rus uçağını F 16’larımızla düşürdük” ifadesini bir refleks gibi alkışlayan öğretmen tiplememizle, temel eğitimin gerektirdiği yetkinlikler öğrencilere ne ölçüde kazandırılabilir? Bu göstergelere bakarak “Türkiye’de temel eğitim yapılmaktadır” demek mümkün değildir!
Bütün zor koşullara, yukarıda örnekleri verilen yanlış ve çarpık iletili kitaplara karşın, yine de öğrencilerini yetiştirmeye çalışan öğretmenlerin, öğretmen meslek örgütlerinin, yöneticilerin ve okulların varlığı bu ülkeyi ayakta tutmaktadır. 70 yıldır 72 milletin projeleriyle, içten de destek alınarak parçalanmak istenen Türkiye Cumhuriyeti ve Cumhuriyetin değerleri, işte bu öğretmenlerin çabaları ile varlığını koruyabilmektedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında gerçekleştirildiği gibi yeniden çağdaş, bilimsel, eleştirel ve yaratıcı düşünme gücüne sahip, ülkesini seven insanlar yetiştiren bir eğitim sistemi kurmaya bu ülkenin gücü yetecektir. Yine en büyük sorumluluğu öğretmenler üstlenecektir.
KAYNAKLAR
Adem, M. (2001). Devrim Yasaları Odağında Öğretim Birliği. İstanbul: Çağdaş Eğitim Vakfı Yayınları.
Çınar, İ. (2008). İlköğretimin Önemi ve Öğretmen. Eğitişim Dergisi,20. http://www.egitisim.gen.tr/site/arsiv/54-20/349-ilkogretimin-onemi-ogretmen.html adresinden 30.11.2015 tarihinde alınmıştır.
DİE (1992). 1990 Genel Nüfus Sayımı: Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri. Ankara: Başbakanlık DİE.
Doğan Temur,Ö.(2015). 1. Sınıf Türkçe.Ankara: Yıldırım Yayınları.
Eurydice. Finland Single Structure Education. http://www.webgate.ec.europa.eu/fpfis/mwikis/eurydice/ adresinden 28 Ekim 2015 tarihinde alınmıştır.
Gözütok,F.D. (2015). 19.Milli Eğitim Şurası Kararları. Öğretmen Dünyası, 36 (424),33-36.
ISCED (2011). International Standard Classification of Education. UNESCO Institute for Statistics. http://www.uis.unesco.org/Education/Documents/isced-2011-en.pdf adresinden 2 Kasım 2015 tarihinde alınmıştır.
MEB (2012).Milli Eğitim İstatistikleri Örgün Eğitim. Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.
MEB (2012). İlkokul 1. Sınıf Uyum ve Hazırlık Çalışmaları Öğretmen Kitabı. Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.
MEB (2013). İlköğretim Türkçe 1 Öğretmen Kılavuz Kitabı. Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.
Morgül, M.(2015).Okulda Zihin Terörü. Ankara: Özdoğan. Matbaa Ltd.Şti. Ankara.
Oğuzkan, F. A. (1981). Eğitim Terimleri Sözlüğü. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları
Okumuşlar, M.ve Mert,M. (2013). Ortaokul- İmam Hatip Ortaokulu Hz. Muhammed’in Hayatı Öğretim Materyali 5. M. Bayyiğit (Ed.). Ankara: Devlet Kitapları.
TDK, Türk Dil Kurumu. Çevrimiçi Güncel Türkçe Sözlük.http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&view=gts adresinden 28 Ekim 2015 tarihinde alınmıştır.
UNESCO (2007). Operationaldefinition of basiceducation. http://www.unesco.org/education/framework.pdf adresinden 31 Ekim 2015 tarihinde indirilmiştir.