“Eğitimde Program Geliştirme” bilim alanı dünyada yüzyıllardır gelişmekte olan “Eğitim Bilimleri”nin alt bilim alanıdır. Program geliştirme, eğitim programının kapsadığı amaçların kapsamlı ve etkin bir biçimde gerçekleştirilebilmesi için yararlanılan temelleri, ilkeleri, kuramları, modelleri ve etkinlikleri uygulamalı olarak ele alan bilimsel araştırma sürecidir. Dünyada toplumların sorunları, değerleri, var olan meslekler ve iş alanları, bilim, teknik, teknoloji, çevre, doğa, yaşam koşulları, üretim süreçleri, bireylerin beklentileri, ilgileri, fiziksel ve sosyal özellikleri, gereksinimleri, bireysel farklılıkları, yaşam biçimleri hızla değişmektedir. Eğitim programlarının bu değişmelere paralel olarak sürekli, hatta bir vagon gibi geleceğe kılavuzluk edecek biçimde geliştirilmesini gerektirir. Eğitim programlarını, bu programların uygulandığı eğitim kurumlarını geliştiremeyen ülkeler bilimde, teknikte ve teknolojide, sanatta, sporda ve daha birçok alanda yapılan uluslararası değerlendirmelerde sonlarda yer alır.
Türk Eğitim sisteminde 1924’den başlayarak hazırlanan ve uygulanan bütün eğitim programlarında milli, manevî, ahlâkî, kültürel ve sosyal değerler yer almış, programlar aracılığı ile bireyin, toplumun ve ülkenin gereksinimlerinin karşılanması amaçlanmıştır. Toplumu oluşturan bireyler vatandaşa dönüştürülmeye çalışılmıştır. O günlerin koşullarına göre bilinen bilimsel yöntemlerle geliştirilen, bilimi temel almaya çabalayan 1926, 1936, 1948, 1968, 1998, 2000 programları, Köy Enstitüsü programları Yüksek Öğretmen Okulları ve yaygın eğitim programları ile yurttaşlara ulusal değerler kazandırılması hedeflenmiştir.
Eğitim alanında yurt dışında doktora yapan bilim insanları önderliğinde Hacettepe Üniversitesinde Mezuniyet Sonrası Eğitim Fakültesi (MESEF), Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesinde, Eğitimde Program Geliştirme Bölümleri kurulmuştur. Lisans, yüksek lisans ve doktora yapan mezunlar çeşitli bakanlıkların eğitim birimlerinde, özel sektörde ve MEB’de Program Geliştirme alanında hizmet vermişlerdir.
Üniversiteler Eğitimde Program Geliştirme alanında akademik çalışmalar yapmış, MEB’in, Tübitak’ın yaptığı Program Geliştirme Projelerine rehberlik etmiştir, Bu çalışmaların bazıları Dünya standardında çok başarılı uygulamalı örneklerdir. (Modern Fen Programları Projesi)
Ülkeyi yönetenlerin bilime aykırı talepleri, Tevhid-i Tedrisat’a (Öğretim Birliği Yasasına) ve 1973’de kabul edilen Türk Milli Eğitiminin Amaçlarının ve İlkelerinin belirlendiği “Temel Eğitim Yasası”na aykırı uygulamaları ve 1980 öncesi yaşanan çatışmalar eğitim kurumlarına da yansımıştır. Temel Eğitim Yasa’sında belirtilen Türk Milli Eğitiminin “Laiklik” ilkesine aykırı olarak 1980 askeri darbesinin ardından 1982 Anayasasına örgün eğitime zorunlu din derslerinin konması, “Bilimsellik” ilkesine uymaya çalışan Türk Eğitim Sisteminin yapısını dönüştürmüştür. Devletin resmi okullarında bir dinin bir mezhebinin zorunlu olarak okutuluyor olması, (AHİM’in yasaklamasına karşın) 2000’li yıllarda “Evrim Kuramı”nın öğretim programlarından kaldırılmasına kadar giden bilim dışılığı getirmiştir.
AKP 2002’de iktidara geldiğinde MEB’de istihdam edilen alanında uzmanlaşmış, üniversitelerle ortak çalışma becerisi geliştirmiş eğitim uzmanı kadrosunu görevlerinden uzaklaştırarak liyakatsiz, partili ve “Hizmet Vakfı” görevlisi kişilerle çalışmıştır. Zaten 1980 askeri darbesinden sonra eğitimde Türk-İslam sentezi, Yeşil Kuşak Projesi çalışmaları, çeşitli cemaatlerin yetiştirdikleri elemanların Devlet kadrolarına yerleştirildiği gözlemleniyordu. Emperyalist ülkelerin temsilcilerinin de katılımı ile vatan, ulus kavramlarının ve Atatürk’ün çıkarıldığı, çeviri 2005 1-5.sınıf programları bilimsel program geliştirme ilkelerine uyulmadan yazılmış ve uygulanmıştır. 2009’da Danıştay tarafından iptal edilen bu program birkaç cümle eklenerek yeniden kabul edilmiştir.
Bu dönüşüm AKP iktidarını tatmin etmemiş 2012’de, TBMM’ye birilerinin(!) teklifi ile 4+4+4 yapılanması kabul edilmiştir. Bu yapılanma ile Temel Eğitim Yasasının bütün ilkeleri ve eğitim bilimlerinin, gelişim psikolojisinin bütün doğruları çiğnenmiştir. Örn: 5 yaşında zorunlu olarak ilkokula başlatma, okuma yazmaya el yazısı ve harfle, E harfiyle başlama, 4.sınıftan sonra kesinti yaparak 1 yıl Kur’an Kursuna gitme, İmam Hatip ortaokullarının açılması. Uygulanmakta olan eğitim programları bilimsel yöntemlerle değerlendirilmeden 2015’de, 2016’da, 2017-2018’de öğretim programları parça parça değiştirilmiştir. Aynı zamanda eğitim sisteminin yapısı da (bizzat Milli Eğitim Bakanı tarafından) “nitelikli okul,” “niteliksiz okul” olarak sınıflandırılmış, başka hiçbir yetkinliklerine bakılmadan öğrenciler çoktan seçmeli testlerde aldıkları puanlara göre okullara yerleştirilmiştir. 2017 Öğretim Programı ve bu programa göre yazılan içinde yanlışlar olan kitaplar, Cumhuriyet’in ülkeye kazandırdığı bütün değerleri yok etmeye ve yerine Ortaçağ değerlerini öğretmeye çalışmaktadır. Bugün uygulanmakta olan eğitim programlarıyla sorgulamayan, eleştirmeyen, bilimsel düşünemeyen, biat eden Cumhuriyet düşmanı bireyler yetiştirilebilir. İçinde bilimsel yanlışlar, PKK övgüsü, FETÖ’nün “Türkçe Olimpiyatları”, yanlış dini bilgiler ve örtük iletiler bulunan kitaplar özel kuruluşlara, çeşitli vakıflara, “Değerler Eğitimi Programı” da “Hizmet Vakfı”na yazdırılmıştır. 15 Temmuzdan sonra, FETÖ reklamı içeren binlerce kitap ve kitap sayfaları MEB tarafından yok edilmiştir.
Öğretim programlarının ve ders kitaplarının yanlışlarına karşın, sayıları gittikçe azalmakta olan Cumhuriyet öğretmenleri öğrencilerini özveriyle yetiştirmeye çalışmaktadır. MEB, hazırladığı öğretim programları ile belirlediği ortaçağ insanını Cumhuriyet öğretmenleri ile yetiştiremeyeceği endişesiyle Hizmet Vakfı, Ensar Vakfı, Birlik Vakfı, Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) ve İlim Yayma Cemiyeti gibi çeşitli dinî kuruluşlarla eğitim anlaşmaları yapmış, adına ÇEDES dediği bir düzenleme ile “manevi rehber” sıfatı verdiği imamları okullara atayarak amacına ulaşmayı garantiye almak istemiştir.
Bugün Türk Eğitim Sistemi’nde uygulanan Eğitim programları, ulusal, bilimsel ve laik değildir ve öğrenciye zarar vermektedir. Evrim kuramını reddeden, tarihi, Türkçeyi ve diğer bilim alanlarını, hatta dini bile yanlış öğretmeyi hedefleyen bu programlar ve uzantısı kitaplar öğrencinin düşünme yetisini köreltmektedir. Altı yaşından 18 yaşına kadar öğretim sistemi içinde olan geleceğin erişkinlerine, 12 yıl içinde yapılan, her biri yenilikler getirdiği iddia edilen bu değişiklikler ihmaldir, istismardır, çocuklara uygulanan zihinsel şiddettir. Bu gün örgün eğitim yaşındaki 2 milyon çocuk açık ortaokul ve açık liseye kayıtlıdır. Zorunlu eğitim kavramı ile açık okul kavramı çelişir. Bu çocukların kimi çırak, kimi çocuk yaşta evlendirilmiş, kimi kötü koşullarda çalıştırılmaktadır. Binlerce çocuğun cemaatlerin elinde olduğu araştırmalarla belirlenmiş, uğradıkları şiddet, istismar ve intihar haberleri basında yer almaktadır. Özellikle yoksul aile çocukları istekleri dışında sayıları her gün arttırılan İmam Hatip Okullarına kaydedilmektedir. Meslek liseleri ve İmam Hatip okullarına gitmek istemeyen ekonomik durumu yeterli olan ailelerin çocukları özel okullara yönelmektedir. Devlet kamu kurumlarını desteklemek yerine zaman zaman kimileri cemaatlere ait olan özel okulları ekonomik olarak desteklemektedir. 3-6 yaşındaki çocukların yalnızca %39’u okulöncesi eğitime katılabiliyor, bunların yarıdan fazlası da özel eğitim kurumlarında ya da cemaatlerin açtığı anaokullarındadır. MEB 20. Milli Eğitim Şûrasında okul öncesi eğitimde Din dersleri okutulmasını oyladı ve kabul etti. Eğitim alanında yetkinliği tartışma konusu olan o günün Milli Eğitim Bakanı da “Şûrada alınan kararların takipçisi olacağım” dedi.
AKP iktidarı tarafından “İhtiyaç Analizi” yapılmadan, “Uygulamadaki Program Bilimsel Yöntemlerle Değerlendirilmeden,” program geliştirme bilim insanlarından akademik destek almadan hazırlanan bütün programlar bilimin bulgularını ve önermelerini reddetmektedir. AKP iktidarında göreve gelen her Milli Eğitim Bakanının kendi iktidarları tarafından hazırlanan bir önceki öğretim programlarının yetersiz, ağır ya da zayıf olduğunu iddia ederek; yine bilimin bulgularını yok sayarak otel salonlarına kendi atadıkları öğretmen ve müdürlerle ders ekleyip ders çıkarma, ders saatini azaltıp eksiltme yaparak yeni program yaptıklarını zannetmektedirler. Düzenledikleri, deneme uygulaması yapıp bilimsel yöntemlerle değerlendirmedikleri her program biraz daha din ağırlıklı, olmaya devam ederken, bilim dışı, sanatı, sporu, kültürü, felsefeyi kırpmakta hatta programdan çıkarmaktadır.
Kasım 2023 tarihi itibarıyla çıkarılan özel ayrımcılıklı bir yasa çıkarılarak üniversite rektörü yapılan, bu gün Milli Eğitim Bakanlığı görevinde olan Prof. Dr. Yusuf Tekin de usulü bozmadı. İnternetten Edinilen Bilgiye (aynen alıntı) Göre;
Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in talimatıyla başlatılan müfredat değişikliğine yönelik hazırlık çalışmaları, Ortaöğretim Genel Müdürlüğünün koordinasyonunda bu yılın haziran ayında başladı. Okul öncesinden lise son sınıfa tüm eğitim kademelerinde yürütülen yeni müfredat süreci kapsamında, Bakanlık bünyesindeki ilgili birimlerde komisyonlar oluşturuldu.
Görüş: Program Geliştirme çalışmaları uzmanlık alanı eğitim bilimleri olmayan birinin talimatı ile değil, ihtiyaç analizi araştırması sonuçlarına bakarak başlanır.
Komisyonların akademisyenler, eğitim paydaşları, eğitim yöneticileri ve öğretmenlerin aralarında olduğu geniş katılımla düzenlediği çalıştaylarda, müfredatın yol haritasının belirlenmesine yönelik çalışmalar yürütüldü. Komisyonlarda görev alanların eğitim Bilimleri alanı yeterlikleri belirtilmiyor.
Görüş: “Müfredatın Yol Haritası” gibi bir kavram yoktur. Eğitimde Program Geliştirme modelleri, yöntemleri vb. vardır.
Müfredatla ilgili en geniş katılımlı çalıştay, geçen hafta “Bütüncül Eğitim: Türkiye Yüzyılı Modeli Öğretim Programları Geliştirme Çalıştayı” adıyla Ankara Kızılcahamam’da düzenlendi.
Görüş: Bir ihtiyaç belirlemesi araştırması yapılmadan insanları otel salonuna toplayıp Program Geliştirme çalışması yapılamaz, yapılanın adına Eğitimde Program Geliştirme denmez.
Çalıştayda, MEB’in yürüttüğü müfredat değişikliği ile öğrencilerin zihinsel, sosyal, duygusal, fiziksel ve ahlaki açıdan çok yönlü gelişimini esas alan “bütüncül eğitim” yaklaşımının hedeflendiği vurgulandı.
Görüş: 2005 yılına kadar Türk Eğitim sisteminde hazırlanan, geliştirilen her düzey ve program türündeki eğitim programları bireyin fiziksel, zihinsel, sosyal ve duygusal gelişimini hedeflemiştir. Geliştirilen her program, Eğitim Programları ve Öğretim Bilim alanının ülke koşullarına göre seçilen bir “Program Geliştirme Modeli” uygulanarak yapılmıştır. Denenmiş, değerlendirilmiş. Geliştirilmiş ve Türk Milli Eğitiminin hedefleri gerçekleştirmiştir.
Sadeleştirme gerekliliği öne çıktı
Bakanlığın müfredat değişikliği çalışmalarını yürüten ilgili genel müdürlükler de haziran ayından bu yana ayrıca çok sayıda çalıştay düzenledi. Bu çalıştaylarda da akademisyenlerden eğitim paydaşlarına, eğitim yöneticilerinden öğretmenlere çok geniş kesimden müfredatla ilgili görüşler alındı ve raporlandı. Çalıştaylarda, müfredatın genel olarak hem çok ağır hem de çok fazla konuyu içermesi nedeniyle sadeleştirmeye gidilmesi gerekliliği öne çıktı.
Görüş: Akademisyenlerin, eğitim paydaşlarının, eğitim yöneticilerinin ve öğretmenlerin çalıştaylarda görüşlerinin(!) alınması sonucunda karar vermek bilimsel anlayışa uymaz. (MEB’in yalnızca iktidarı destekleyen kişilerle çalıştığı, bilim alanını, öğretmen yeterliklerini ve yönetici atamalarındaki yaklaşımı da bilinmektedir.) Bu çalışmalara Eğitim Bir Sen dışında bir öğretmen örgütü, Program Geliştirme Bilim alanının en doğru biçimde çalışıldığı Ankara Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültelerinden bilim insanı katılımı sağlandı mı? “Müfredatın çok ağır” olması/olmaması dünya ölçeğinde değerlendirilir. Zorunlu eğitim kurumları dünya ölçeğinde insan yetiştirmelidir. Herhangi ülkeden Türkiye’ye gelen ya da Türkiye’den başka ülkeye giden bir çocuk dil sorunu yoksa geldiği sınıfa adapte olabilmelidir. Kasabalara açılan, yetkin ve yeter sayıda öğretim üyelerine sahip olmayan eğitim fakültelerinden ya da uyduruk öğretmenlik sertifikalarından geçirilip, KPSS’de düşük puan alıp, nasıl oluyorsa mülâkatta çok yüksek puan alarak atanan öğretmenlerin öğretim programlarını “Çok ağır” bulması çok doğaldır. 5
Çalışmalar tamamlandığında her ders için oluşturulan komisyondaki alan uzmanlarının değerlendirmeleri sonucunda gerekli değişiklikler yapılacak. Müfredat değişikliğinin önümüzdeki ay kamuoyu ile paylaşılması planlanıyor.
Yeni müfredat, 2024-2025 eğitim öğretim döneminde “okul öncesi, 1, 5 ve 9. sınıflardan itibaren kademeli şekilde uygulanacak.
Görüş: Bu açıklamayı Eğitimde Program Geliştirme alanında akademik çalışmalar yapan(başka alanda yetişip bu kadrolara atanan DEĞİL!) bir bilim insanı okuduğunda “Ülkede Neler Oluyor?” endişesi yaşayacaktır.
Müfredatta sadeleştirme vurgusu
Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, müfredat değişikliğini tüm sınıfları kapsayacak şekilde çalıştıklarını belirterek, “Söz konusu değişiklikle çocuklarımıza gereksiz, düzeylerinin üstünde bir bilgi yüklemesi yapmayacağız, derslerin tamamında sadeleşme olacak.” bilgisini vermişti.
İlkokul, ortaokul, lisede tekrar eden konular bulunduğunu vurgulayan Tekin, bu konuları sadeleştirmek veya çıkarmak üzerine çalışmaları yoğunlaştırdıklarını, bazı konuların da pedagojik usullerle anlatılmadığını, lisede anlatılan konu ya da ilkokulda anlatılan konunun birbirini tamamlamadığını ifade etmiştir.
Görüşler:
1) Bir önceki Bakanın yine bilim dışı yollarla yaptırdığı öğretim programlarının hangi konularının gereksiz ya da çocukların düzeyinin üstünde bulunduğu merak konusudur.
2) Prof. Dr. Ziya Selçuk’un yabancı dilden çevirttiği 2005 programında içeriğin “Sarmal Program” başlığı ile dizildiği belirtilmişti. Vaz mı geçildi?
3) Eğitim Bilimine Giriş dersi alan her öğretmen adayı Hilgard’ın “öğrenmede tekrarın önemi” önermesini öğrenmiştir.
4) Eğitim-öğretim “konu anlatmak” değildir. Öğretim yöntem ve teknolojilerine ve alanına hakim öğretmen öğrenci grubunun gereksinimine göre dersini planlar, yöntemini ve öğretim aracını seçer ve öğretim sürecini yönetir. ÖĞRETMENLERİN HİZMET İÇİNDE SÜREKLİ OLARAK EĞİTİLMESİ MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞININ GÖREVİDİR.