Eski Türk’lerde kadın ve erkek arasında tam bir eşitlik söz konusudur. Tarihî metinlerden, bulunan tarihî sanat eserlerinden anlaşıldığı gibi Türk kadını devlet yönetiminde söz sahibidir. Zaman zaman çeşitli nedenlerle bu statüde bazı geriye gidişler olmuşsa da, Anadolu kadını toplumdaki statüsünü yüzyıllarca korumaya devam etmiştir. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde İslamiyet’in aşırı gelenekçi yorumlanmasından kaynaklanan bazı uygulamalara karşın Türk kadını yaşamın her alanında erkekle beraber ve etkindir. Türk toplumunda ana ve kadın saygındır, tek kadınla evlilik esastır. Ailede sorumluluklar paylaşılır, ekonomik ve sosyal düzende kadının payı vardır. Kırsal kesim kadını Orta Asya’dan getirdiği geleneklerini korumaktadır.
Osmanlı’da Fatih devrine kadar harem yoktur ve yüzler kapalı değildir. XVIII. yüzyıla kadar Osmanlı sınırları içine katılan bazı toplumların kültürü, Halifeliğin Osmanlı’da oluşu ve İslâmiyet’in yorumlanma biçimlerinin de etkisiyle kadınlar, çok önemli bazı haklarından mahrum bırakılmıştır. Osmanlı Devleti’nde kuruluşundan XVIII. yüzyıla kadar dine dayalı bir eğitim esas alınmıştır. Dönemin belli başlı eğitim kurumları sıbyan okulları ile medreseler ve devlet kademelerine üst düzey yönetici yetiştiren Enderun Mektebi’nden oluşuyordu. Zamanla bu kurumlar ihtiyaca cevap vermede yeterli olmamış, XVII. yüzyıldan başlayarak uğradığı toprak kayıpları üzerine Batı karşısındaki üstünlüğünü kaybetmeye başlayan Osmanlı Devleti’nde batılılaşma hareketlerine ağırlık verilmiştir.
Tanzimat (1839-1908), Türk kadını açısından yenilikler getirmiştir. “Maarif-i Umumiye Nizamnamesi” (1869) ile Darülmuallimat, Rüştiyeler ve Sanayi Okulları yapılandırılmış, Türk kadınına devlet eliyle meslekî, sanatsal ve kültürel açıdan eğitim kapıları açılmıştır. Yetim ve fakir çocuklar için açılan sanat okullarında terzilik, ayakkabıcılık, araba yapımcılığı, değirmencilik, matbaacılık ve dokumacılık gibi sanatlar öğretilmiş, ordunun kıyafet ihtiyacının karşılanması amacıyla sınırlı sayıda kız sanat okulu açılmıştır.
Geleneksel ve kültürel değerlerle donanmış Türk kadını ülkenin işgalinde Kurtuluş Savaşı verilirken erkeklerle birlikte hem cephede hem cephe gerisinde amansız bir mücadele etmiştir. Büyük fedakârlıklarla verdikleri savaşım, Türk kadınlarının yeniden erkeklerle eşit haklara sahip olmasında çok önemlidir. Mustafa Kemal 1925’de Türk kadını nasıl olmalıdır? sorusunu “Türk kadını dünyanın en münevver, en faziletkâr ve en ağır kadını olmalıdır. Ağır sıklette değil; ahlâkta, fazilette ağır, vakur bir kadın olmalıdır…”.diye yanıtlamıştır.
Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu 1923 yılını izleyen ilk 10 yılda gerçekleştirilen reformlar, kadının yurttaşlık hakları kazanmasını, Türk toplumunun yeniden yapılanmasını sağlamış, böylece büyük bir toplumsal değişim gerçekleştirilmiştir. Laik hukukun benimsenmesi ile kadınların eğitim, çalışma yaşamı, siyaset gibi kamu alanlarında yer almasının önü açılmış, eşitlikçi kamu politikaları ile devlet bu katılımı özendirmiş ve desteklemiştir. Türk kadınını doğrudan etkileyen reformlar:
* Eğitimi tek yapı altında toplayarak kadınlarla erkeklere eşit eğitim olanakları sağlayan Tevhid-i Tedrisat Kanunu (1924),
* Kıyafet Kanunu (1925),
* Türk Medeni Kanunu (1926),
* Yatısız ortaokullarda tedrisatın muhtelifleştirilmesi/karma eğitim (1926)
* Yerel(1930), ve genel(1934) seçimlerde Türk kadınlarına seçme ve seçilme hakkı birçok batı ülkesinden önce tanınmıştır.
Daha 1916’da ülke işgal altındayken bir sohbette Mustafa Kemal, kadının eğitilmesinin topluma sağlayacağı yararları, çalışma yaşamında kadına da yer verilmesinin önemi gibi konuları vurguluyordu. 1918’de tuttuğu notlarından anlaşıldığı gibi sosyal yaşamdaki inkılâpları gerçekleştirmeyi daha o tarihlerde düşünmüştür. Atatürk Cumhuriyetin ilânından dokuz ay önce kadın hukukunda inkılâp ihtiyacı konusundaki düşüncelerini şu sözlerle açıklamıştır:
“Bizim toplumumuzun başarı gösterememesinin sebebi kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlik ve kusurdan doğmaktadır… Bir toplumun bir organı faaliyette bulunurken diğer organı işlemezse o toplum felç olmuştur… Bizim toplumumuz için ilim ve teknik gerekli ise bunları aynı derecede hem erkek hem de kadınlarımızın edinmeleri lâzımdır.” Her bireyinin sağlıklı iletişim içinde yetişmiş olması, sağlıklı bir toplum olmada önemlidir. “Burada aileye, aile içinde de özellikle kültürün kuşaktan kuşağa aktarılmasında temel öge olan kadına büyük sorumluluklar düşmektedir.” Bu nedenle de özellikle kadının iyi eğitim görmesi, aydın olması gerektiğini Atatürk şu sözleriyle vurgular: “ İlk terbiye verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse bu vazifenin ehemmiyeti lâyıkıyla anlaşılır. Milletimiz kuvvetli bir millet olmaya karar vermiştir. Bugünün gereklerinden biri de kadınlarımızın her hususta yükselmelerini temindir. Bu sebeple kadınlarımız da âlim ve teknik bilgi sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün tahsil derecelerinden geçeceklerdir. Kadınlar sosyal hayatta erkeklerle beraber yürüyerek birbirlerinin yardımcısı ve koruyucusu olacaklardır.” Görülüyor ki, Atatürk’ün kadınla ilgili bütün uygulamaları onun Türk kadınına verdiği önemin, kadının yeni Türkiye’nin kalkınmasında da çok yararlı olacağına olan inancının kanıtıdır.
Cumhuriyet reformları, kadının her meslekte ülke kalkınmasına, sosyal, siyasal ve ekonomik yaşama etkin olarak katılması konusunda bütün önlemleri almıştır. Atatürk kadının toplumun eşit ve verimli bir üyesi olması gerektiğini Söylev’inde belirtmiştir. “Daha selametle, daha dürüst olarak yürüyeceğimiz yol vardır. Büyük Türk kadınını çalışmamızda ortak yapmak, hayatımızı onunla birlikte yürütmek, Türk kadınını ilmî, ahlâkî, içtimaî, iktisadî hayatta erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve koruyucusu yapmak yoludur.”
Eskişehir-Kütahya’da işgalci güçlere karşı savaş sürerken 15-21 Temmuz 1921’de 180 kişiden fazla bir katılımcının yer aldığı Maarif Kongresi, Ankara’da dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver başkanlığında yapılmıştır. İlk defa erkek ve kadınların bir arada toplandığı bu kongreye Mustafa Kemal cepheyi bırakarak ulaşmış ve Milli Eğitim tarihine geçecek “En önemli, en esaslı nokta eğitim meselesidir. Çünkü eğitim bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüce bir toplum halinde yaşatır ya da bir milleti esarete ve sefalete terk eder.” söylevini yapmıştır. Kongrenin kadın erkek aynı çatıda gerçekleştirilmesi ve görüşülen konular yalnızca düşmanla değil cehaletle de savaşılacağının ve ciddi eğitim politikalarının oluşturulacağının göstergesiydi. Henüz cephede savaş verilirken eğitim cephesinin stratejilerinin temeli bu kongrede atılmıştır.
Cumhuriyetin ilanıyla uygulamaya konan Kemalist ilkelerin en önemlisi, kadını toplumun etkin ve eşit bir üyesi yaparak yeniden “Türk Kadını” kimliğine kavuşturmaktır. Atatürk Devrimleri Osmanlı geleneğinden kopmayı, Batılı ve laik bir düzen oluşturmayı, hukuk alanındaki yeniliklerle, kadınların çeşitli mesleklerde ve kamu alanında varlık göstermelerinin altyapısını hazırlamıştır.
Erken Cumhuriyet döneminde toplumsal dönüşümde kadınlara önemli sorumluluklar yüklenmiş; kadınları toplumsal dönüşüme hazırlama gereği ortaya çıkmış; gerekli olan örgütlenme, kız okulları ile sağlanmıştır. Kız Enstitüleri, ABD’li eğitim uzmanı John Dewey’in önerisi ve 1927’de Omar Buyse’nin hazırladığı “Teknik Öğretim Hakkında Rapor” doğrultusunda 1928-1929’da Maarif Vekâletine bağlı olarak kurulmuştur. Güzel Sanatlar Akademisinin programını hazırlaması ve ders vermesi için Türk Hükümetinin davetiyle Türkiye’ye gelen, Maarif Vekâletinde “Modern Eğitim Binalarının Yapımı İçin Danışman Mimar” olarak görev yapan İsviçreli mimar Ernst A. Egli İsmet Paşa Kız Enstitüsü’nü ve Kız Lisesi’ni tasarlamıştır. İsmet Paşa Kız Enstitüsü, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin yanında, Kız Lisesi, Türk Tarih Kurumu, Etnografya Müzesi gibi kentin önemli kültür ve eğitim binalarının bulunduğu alanda, Atatürk Bulvarı üzerinde, kentin merkezindedir.
Binanın yapımı devam ederken okul, 1928 yılında Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü’ne bağlı olarak İsmet Paşa Kız Enstitüsü adı altında açılmış, 5 öğrenci ile öğretime başlamış, yılsonunda öğrenci sayısı 28’e ulaşmıştır. 1930-1931 öğretim yılında tamamlanan binasına taşınmış, Ankara’nın terzi ihtiyacını karşılamak ve öğrenciyi hayata hazırlamak amacıyla okulda döner sermaye atölyeleri açılmış ve Ankara dışında diğer illerden de istekleri karşılamak üzere okula 25 öğrencilik bir pansiyon eklenmiştir. Okulun kurulma amaçları genç kız ve kadınlara özgü sanatlarda, ticarette, modern hayatın gerekliliğinden doğan sosyal yaşamda yer bulabilmeleri için onları bilgili, kültürlü, aydın ve becerikli ev kadınları olarak yetiştirmenin yanında, kadının iyi bir mesleğe sahip olması ve ekonomik anlamda güçlenmesi ve iyi bir vatandaş olmasını sağlamaktır.
Okulların çağdaş eğitim programları ve modern binaları bu döneme damga vurmuştur. Kız Enstitülerinin programı, Türk kızlarını ev yönetimini bilen çağdaş eşler ve anneler yetiştirmeyi hedeflemiştir. Kızlar burada Batı tarzı giyim kuşam, görgü, ev yönetimi, mutfak kültürü gibi konularda eğitilmektedir. Ankara’nın merkezinde yapılan kadını modernleştirici kimliği ile İsmet Paşa Kız Enstitüsü, modern mimarlık üslubunun prestij taşıyıcı temsilleri arasındadır. Konumu, kurgusu ve tasarımı ile kadınları merkezden uzağa itme, duvarların arkasına gizleme yerine, kentin odağına koyan ve böylece modernleşmenin görsel vitrinini çağdaş kadın imgesi ile birlikte tasarlayan/tamamlayan bir anlayışın ürünüdür. Enstitünün kentin vitrini denebilecek bir bulvara yerleştirilmesi, kadın kimliğinin toplumdaki dönüştürücü rolünün de göstergesidir. Cumhuriyet ilkeleri kadın ve erkeği yan yana gören bir anlayışı benimsediği için okul binalarında cinsiyetçi bir yaklaşım görülmez.
İsmet Paşa Kız Enstitüsü Binasında kullanılan malzemenin okulculuk anlayışına uygunluğu, zarafeti ve mükemmelliği, Cumhuriyet devrinde maarif için nasıl bir güzel niyet ve özenle emek ve para sarf edildiğinin göstergesi olarak değerlendirilmelidir. Cumhuriyet döneminde çağdaş kadının kurgusundaki görsellik ile modern binaların barındırdığı ileti örtüşmektedir. Cumhuriyetin “Ulus” kavramı çerçevesinde bütünleşen bireyler yetiştirme hedefi, eğitim kurumlarının yapısına ve atmosferine yansımıştır. Sınıf, laboratuvar, atölye, müze, müzik odası, resim atölyesi, gerektiğinde sergi düzenlenebilecek koridorlar, konferans salonu ve iki okulun ortak kullanabileceği teraslı bahçe İsmet Paşa Kız Enstitüsünün karakteristik yapılarıdır. Cumhuriyet döneminde kadın, “modernlik/asrilik” kavramlarının içeriğine uygun olarak yeniden tanımlanır. Modern binalar ve modern kadınlar, Cumhuriyetin kendisini tanımlarken ve konumlandırırken başvurduğu önemli araçlardır. Erken Cumhuriyet döneminde eğitim kurumlarından yararlanabilen kadınlar sosyal yaşama meslek kadını olarak katılırken, kırsalda yaşayan kadın da Atatürk ilkelerini benimseyen ve uygulamaya çalışan, okuma-yazma öğrenen Türk kadınıdır.
İsmet Paşa Kız Enstitüsü’de 1935’te Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde açılan Kız Enstitülerine ve Akşam Kız Sanat Okullarına atölye ve meslek dersleri öğretmeni yetiştirmek amacıyla Kız Enstitüsü mezunlarının devam edeceği Kız Teknik Öğretmen Okulu (2 ve 3 yıllık) kısmı açılmıştır. Bu okul Ankara’da meslekî ve teknik öğretime öğretmen yetiştirmek için ilk açılan okuldur. Öğrencinin Kız Teknik Öğretmen Okulu’nun giriş sınavına kabul edilmesi için mezun olduğu okulun öğretmenler kurulu tarafından aday gösterilmesi, öğretmenliğe engel bir hastalığının olmaması, bunu vücutça ve sağlıkça öğretmenliğe mani bir özrü olmadığını açıklayan bir raporla ispat etmiş olması gibi hükümler vardı. Bu koşulları yerine getirip birinci sınavı kazananlar bir hafta süren yetenek sınavında ve görüşmede de başarılı olmalıydı.
İsmet Paşa Kız Enstitüsü ve Kız Teknik Öğretmen Okulu’nun öğrencileri ve öğretmenleri Belçika, Fransa ve İtalya gibi Avrupa ülkelerine eğitime gönderilmiştir. Yurt dışına gönderilen Türk öğretmenlerin yanı sıra diğer Enstitülerde ve İsmet Paşa Kız Enstitüsü’nde de yabancı öğretmenler de görevlendirilmiştir. 1947-1948 öğretim yılında öğretim süresi dört yıla çıkarılmış, 1962 yılında Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu olan adı ile birlikte yapı ve programlarında da önemli değişiklikler yapılmıştır. “İsmet Pasa Kız Enstitüsü ve Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu” adi altında 1969-1970 öğretim yılına kadar birlikte öğretim yapmıştır. Bu öğretim yılından sonra öğretmen kısmının yeni binasına taşınması sonucunda büyük Türk anası olan Atatürk’ün annesine ithafen “Zübeyde Hanım Kız Enstitüsü” olarak adı değiştirilmiştir.
Kız Enstitülerinde kullanılan malzemeler çoğunlukla yerlidir. 1933’te kurulan Sümerbank ile hem Sümerbank tarzı giyim ve hem de yerli malı kullanılmasının teşvik edildiği görülmektedir. Üretilen ürünlerin değişik zamanlarda açılan sergiler ve yapılan defilelerle tanıtımı yapılmaktadır. Ders yılı sonlarında düzenlenen sergiler, yurdun her yerinden beğeni toplamış ve Avrupa ülkelerinden de izlenmiştir. Türkiye’ye gelen yabancılar, Enstitü’de Türk kültürünü yansıtan örnekleri izleme fırsatı bulmuştur.
1963-1964 öğretim yılına kadar beş yıl esas ve ortaokuldan sonra iki yıl özel bölümleriyle öğretim hizmeti veren Kız Enstitüleri ortaokula dayalı üç yıl süreli Meslek Lise’lerine dönüştürülmüştür.
Eğitim Bakanlığı’na bağlı dört yıllık eğitim ve öğretim veren “Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu” 18.06.1982’de 2809 sayılı Yasa ile değiştirilerek kabul edilen 28.03.1983 tarihinde çıkarılmış 41 sayılı KHK ile mesleki eğitim fakültesine dönüştürülerek Gazi Üniversitesine bağlanmıştır.
Milli Eğitim Bakanlığı yıllar içinde meslek liselerine öğretmen atamalarını iyice azaltmış, buna karşın plansız bir şekilde sayıları ihtiyacın çok üzerinde artırılmış olan Mesleki Eğitim Fakültesi ise çok sayıda atanamayacak öğretmen mezun etmeyi sürdürmüştür. Yükseköğretim Kurulu (YÖK) ve Bakanlar Kurulu’nun 2009 yılında aldığı bir idari kararla, Türkiye’de mesleki ve teknik eğitim alanında öğretmen yetiştirme politikaları bir kez daha değiştirilmiştir. En son 2009 yılında öğrenci alan ve varlıklarını, mevcut öğrenciler mezun olana kadar sürdürecek olan Mesleki Eğitim fakültesi tarihe karışmıştır.
13.11.2009 tarih ve 27405 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 2009/15546 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına göre, Gazi ve Selçuk Üniversiteleri bünyesinde yer alan mesleki eğitim fakülteleri yerine sanat ve tasarım fakülteleri kurulmuştur.
Sonuç olarak İsmet Paşa Kız Enstitüsü’nün, Cumhuriyet Türkiyesi’nin başkenti Ankara’da çağdaşlaşma sürecinde, çağdaş Türk kadınının oluşumunda çok önemli rolü olmuştur. Bu kurumlarda verilen eğitim programlarında Türkiye’nin muasır medeniyet seviyesine ulaşması için Avrupa’daki gelişmeler takip edilmekle beraber milli kültüre de önem verilmiş ve geçmişe ait değerlerin yaşatılması ve tanıtılması hedeflenmiştir.
Okulun açılmasının asıl amaçlarından biri de Cumhuriyet dönemi kızlarını iyi eş, iyi anne olarak yetiştirmek ve onları hem eve ve evliliğe, hem de iş hayatına hazırlayarak modernleşmelerini sağlamaktır. Gerek öğrenci gerekse öğretmenlerin yurtdışı deneyimleri sayesinde Avrupa’daki gelişmeler yerinde görülmüş, zaman zaman yabancı hocalar getirilerek modern bir fiziksel atmosfer içinde Türk Kadın kimliği yapılandırılmıştır.
Erken Cumhuriyet döneminde sanayide yapılan atılımlara paralel olarak milli kültür unsurlarını kullanmasıyla, yerli ürünleri değerlendirmeye önem vermesiyle okul, ilgi odağı olmuştur. Bu yönüyle ve fiziksel yapısıyla Enstitü, Ankara’nın modern yüzünü temsil eden bir kurum niteliğini kazanmış, muasır seviyeyi yakalamada da öncü bir rol üstlenmiştir.
Prof. Dr. F. Dilek Gözütok
Eğitim Programları ve Öğretim E. Öğretim Üyesi